5 Mart 2014 Çarşamba


Eğlenmeniz dileğiyle :)

Denizde Yaşayan Canlılar – Denizaltında Yaşam

BALIKLARIN VÜCUDUNDAKİ TASARIMSu direncini kıran Kayganlaştırıcı Madde
Balıkların pek çoğunun vücutları oldukça dayanıklı bir deri ile kaplanmıştır. Deri, alt ve üst olmak üzere iki tabakadan oluşur. Üst deri içerisinde mukus salgılayan sayıda bez bulunmaktadır. Mukus kaygan ya da yapışkan bir yapıda olup, balığın su içerisinde hareketi sırasında sürtünmeyi en alt düzeye indirir. Ayrıca kayganlık özelliğiyle de düşmanları tarafından yakalanmayı da zorlaştırır. Mukusun bir başka özeliği de hayvanı hastalık yapan organizmalara da karşı korumasıdır.
Balıklarda suyun vücuda Girmesini engelleyen Tabaka
Bu balıklarda üst deride keratinimsi bir tabaka mevcuttur. Bu tabaka suyun vücuda girmesini engelleyerek, balığın vücudundaki iç basınç ile dış ortam basıncının dengelenmesini sağlar. Eğer bu tabaka olmasaydı, balığın vücudu zarar görecek, hatta içeri su girmesi nedeniyle basınç dengesi bozulur ve balıkta ölürdü.
Balığın vücudundaki Mükemmel Denge ve Yapı Tasarımı 
Balığın omurgası vücudun dik durmasını sağlamaktan başka, yüzgeçler ile istemli hareket eden kasların bağlanmasını da sağlayarak hareket etmeye yarar; kuyruğun son kısmını destekleyen yelpaze şeklindeki kemiklerle sona erer. Balıkların ağırlık merkezleri genellikle hava keseleri içinden geçer. Balıkta dengenin bozulması halinde çift yüzgeçlerin çok küçük hareketleriyle balık yeniden dengeyi sağlayabilir veya istediği pozisyonda durabilir. Çeşitli derinliklere uyum sağlama ise hava kesesindeki gazın azaltılıp, çoğaltılmasıyla olasıdır.
Mükemmel Algılama Sistemi
Balıkların fazladan bir duyuları daha vardır. Bunun aracılığı ile titreşimleri yarı hissedebilir ve yarı duyabilirler, yemlerinin yerini veya düşmanlarının konumunu belirleyebilirler, su akıntılarının içerisinde yönlerini bulabilirler ve suyun ısı ve basınç değişimlerini duyumsayabilirler. Yanal çizgi özellikle yakındaki düşük frekanslı titreşimlere duyarlıdır mesela kıyıdaki adımlara veya suyun yüzeyine düşen bir cisme. Kıyıda konuşabilir, şarkı söyleyebilir veya radyoya dahi çalabilirsiniz ancak balıklar bunlardan ürkmeyeceklerdir.
Ancak suyla bağlantısı olan bir şeyi hareket ettirecek bir şey yapacak olursanız: iskeleyi sarsarsanız, suya taş atarsanız yada oyuncak kovanızı suya daldırırsanız tüm balıklar yok olacaklardır. Balıkların en önemli duyularından biri “yanal çizgi” olarak adlandırılanıdır. Bu sistem, vücudun her iki yanında boyuna uzanan noktalar veya kesik çizgiler halinde olup, sistemin duyu hücreleri, deri altında bir kanal içerisinde yer alır. Dış ortamda olabilecek en küçük bir basınç değişimi, su dalgalanması, akıntı şiddeti ve yönü bu organlarla saptanır.
Kara hayvanlarının duyularının tersine balıklar suyun basınç dalgalarını ve kimyasalları taşıma ve bulundurma özelliğini kullanırlar. Yanal çizgi (Lateral line) adı verilen bir duyu organının aracılığı ile balıklar yakınlarındaki bir düşmanın veya engelin varlığını nesneyi henüz görmeden hissedecektir. Özellikle düşük görüş kapasitesi olan sularda, birbirine yakın kalabalık gruplarda yüzen balıklar, hızlı manevraları hissetmek için yanal çizgiden faydalanırlar.
Oldukça hassas olan duyu veya koku alma organları sudaki kimyasalların hissedilmesine olanak sağlar ve bu şekilde yiyecek veya diğer balıkları fark ederler. Golyan balığı gibi küçük bazı balıklar kendi türlerinin derilerindeki kimyasal maddelere bile hassastırlar. Bir başka balığın saldırısına uğradıklarında suya yayılan bu kimyasallar sayesinde diğer balıklar kaçmaları için uyarılırlar. Köpekbalıkları avlarını tespit için koku duyularından da faydalanır. Köpekbalıkları hemen hepsi çok iyi koku alır. Örneğin Büyük beyaz köpekbalığı 100 litre suyun içindeki 1 damla kanın kokusunu alarak kaynağı bulabilir. Avının yerini tespit eden köpekbalığının bundan sonra yapacağı tek şey ölümcül saldırıyı gerçekleştirmektir.
Balıklar soğukkanlı canlılardır, yani beden sıcaklıklarını bizim gibi kontrol edemezler. Bu yüzden vücut sıcaklıklarının, içinde yaşadıkları suyun sıcaklığı ile aynı olması gerekir. Aksi halde kısa zamanda ölürler.
İllinois Üniversitesi’nde görevli bilim adamları Antarktika’da donmuş sularda yaşayan balıklara rastlamış ve bunları incelediklerinde bu hayvanların vücutlarında, vücut sıvılarının donmasını engelleyen bir protein olduğunu keşfetmişlerdir. Balığın DNA’sına ayrıntılı bilgisi kodlanmış olan bu protein, balığın vücudunu en soğuk sularda bile donmaya karşı korur. Kutup bölgelerinde yaşayan balıklar, bu benzersiz koruma sayesinde, donmuş denizlerde yaşamlarını rahatlıkla sürdürür ve bu dondurucu soğuktan etkilenmezler.
-Peki kutuplarda yaşayan bu balıkların vücutlarında antifriz görevi gören bu protein nasıl oluşmaktadır?
-Donmayı engellemek amacı ile bir proteinin tasarlanması ve bu proteini üretecek mekanizmayı balıkların vücutlarında kim oluşturmuştur?
Bu balıklardan, antifriz özelliği gösteren bu çok özel maddenin kimyasal formülünü bulmaları ve kendi vücutlarında belli organları bunun üretimine ayırmış olmaları tabi ki beklenemez. Bu proteinin yaratılması üstün bir aklın ürünüdür. Şüphesiz bu akıl ve gücün sahibi her şey üzerinde hakim, sonsuz bilgi sahibi olan Allah’tır.
Allah, yarattığı bu harika canlılarla biz kullarına kudretinin ve ilminin sınırsızlığını göstermektedir.
KAYNAK:
-ABD Ulusal Bilim Vakfı Haberleri-97/29
-Ulusal Bilimler Akademisi Tutanakları- 15 Nisan 1997
-http://www.afprotein.com/
BALIKLAR KİMYA BİLGİSİNE SAHİP OLABİLİR Mİ?
Balıkların çok iyi bir kimya mühendisleri olduğu, ihtiyaçlarını duydukları kimyasalları laboratuarlarda üretebildiklerini söylese- lerdi inanır mıydınız? Şüphesiz hayır!
Balıkların pek çoğunun vücutları oldukça dayanıklı bir deri ile kaplanmıştır. Deri, alt ve üst olmak üzere iki tabakadan oluşur. Üst deri içerisinde mukus salgılayan çok sayıda bez bulunmaktadır. Mukus kaygan ya da yapışkan bir yapıda olup, balığın su içerisinde hareketi sırasında sürtünmeyi en alt düzeye indirir
Ayrıca kayganlık özelliğiylede düşmanları tarafından yakalanmayı da zorlaştırır. Mukusun bir başka özeliğide hayvanı hastalık yapan organizmalarada karşı korumasıdır.
Kimyasal maddeler çeşitli bileşenlerden oluşan kompleks maddelerdir. Bir molekülünün dahi eksik olması kimyasal maddenin niteliğini kaybetmesine neden olabilir. Öyleyse balığın üzerindeki mukusun aşama aşama tesadüfen ortaya çıkması da imkansızdır. Tüm balıklar ve onların ihtiyaçlarını bilen Allah tarafından yaratılmıştır
DENİZALTINDA İLGİNÇ BİR CANLI: NUDİBRANCH
Nudibranch, olağanüstü renklere sahip, kabuğu olmayan, son derece yumuşak bir bedene de sahip bir salyangoz türüdür. Her türlü saldırıya açık olmasına karşın çok az hayvan Nudibranchlarla beslenir.
Bu deniz salyangozu kuvvetli bir zehir taşıyan “ısırgan hücreleri”ne sahiptir. Hayvan, bu hücreler sayesinde düşmanlarından kolaylıkla korunur. Nudibranch bu hücreleri kendisi üretmez.
Hydroid adlı canlılarla beslenen nudibranch onları sindirim sisteminde öğütmek yerine koruyucu bir mukusla kaplanır ve ısırgan hücre olarak ona bir koruma sağlarlar.
Kuşkusuz bir Nudibranchın, Hydroidlerin zehirli olduğunu ve bu zehirin kendisine hiçbir zarar vermeyeceğini, ama aynı zamanda düşmanlarından da korun- malarını sağlayacağını bilmesine imkan yoktur. Böyle bir şeyi deneyerek öğrenmesi de mümkün değildir.
O halde Nudibranchlar bu ilgi çekici savunma metodunu nasıl keşfetmişlerdir?
İşte bu noktada tüm kainatta apaçık görülen ve kör tesadüflerle meydana gelemeyecek bir gerçekle daha karşılaşırız. Allah Nudibranchlara neler yapmaları gerektiğini ilham etmiş ve Nudibranchların vücutlarında Hydroidlerin zehirini etkisiz hale getirecek bir sistemi de yaratmıştır. Elbette ki tüm bunları Nudibranchlar kendi aklı ve iradesi ile deneme yanılma metodu ile bulabilmesi imkansızdır.
KILIÇ BALIĞININ GÖZÜNDEKİ ISITMA SİSTEMİ

Görme olayı bir dizi kimyasal olaylar sonucunda gerçekleşir. Hava serinledikçe kimyasal reaksiyonlar daha uzun zaman alır. Bu nedenle soğuk kanlılar sınıfına giren canlılar, eğer hızlı hareket eden nesneleri görmek istiyorlarsa kendilerini ısıtmak durumundadırlar. Bu nedenle, son derece soğuk derin deniz sularındaki kılıçbalıklarının avlanamaması gerekirdi.
Oysa kılıçbalıkları denizin 600 m. dibinde, ısının 5 dereceye kadar düştüğü yerlerde bile mürekkep balıklarını kovalayabilirler. Saate 60 km. hızla yüzen avlarını takip edebilmek için kılıçbalığının gözlerinin ısısını 20-25 derecede tutması gerekmektedir.
Kılıç balıkları; vücut kaslarından gelen ısının gözlerine aktarıldığı özel bir ısıtma sistemine sahip olarak yaratılmışlardır. Bu ısıtıcı sistem balığın, gözlerinin görme işlevi için gerekli ısıyı sağlar. Kılıçbalıkları bu sayede denizin 600 m dibinde, ısının 5 dereceye kadar düştüğü yerlerde bile mürekkep balıklarını kovalayabilirler.
Bu ısıtıcı sistem, balığın gözlerinin görme işlevi için gerekli olan ısıyı sağlar. Kılıç balığında böyle bir sistemin tesadüfen ortaya çıkması mümkün değildir. Ortada kendini hissettiren bir irade vardır. Bu irade balığın kendisine ait değildir. Bu iradenin sahibi; her şeyin sahibi olan, her şeye gücü yeten, bütün canlıların ihtiyaçlarını gideren Allah’tır.
İlginç Su Canlıları
Denizin Göz Kamaştıran Mücevherleri: İncilerİnsan dünya üzerinde her nereye gözünü çevirip bakacak olsa ihtişamlı bir yaratılış, kusursuz bir tasarım ve hayret verici özelliklerle karşılaşır. Bu kitap boyunca verdiğimiz örnekler bu ihtişamın yalnızca birkaç küçük detayıdır. Allah insanlar için yeryüzünde görünümü son derece güzel olan pekçok bitki ve hayvan türü yaratmıştır. Doğadaki her detayı insanın zevk duyacağı, lezzet alacağı şekilde var etmiştir. Tüm bunlarla birlikte yeryüzünde pek çok süs eşyası da Allah tarafından yaratılarak insanların hizmetine sunulmuştur. Bu süs eşyalarından biri olan inciler ihtişamlı güzelliklerinin yanısıra, her yönden ilginç özelliklere de sahiptirler. 
İncilerin oluşum aşamaları hayranlık uyandırıcıdır. İncileri genellikle inci midyesi denilen ve pek çok türü bulunan istiridyeler üretirler. Bu istiridyelerin kabuklarının dirençleri oldukça yüksektir. Açılması son derece zor olan dış kabuklarının kalsiyum karbonat esaslı olan bileşimleri birçok düşman için de caydırıcıdır. Kalsiyum karbonat maddesi aynı zamanda istiridyenin inciyi oluşturmasında da önemli rol oynamaktadır.
İstiridyeler içlerine kum, çakıl veya zarar verecek parazit organizmalar girdiğinde bundan rahatsız olurlar. Bu gibi durumlarda bir korunma yöntemi olarak bu davetsiz misafiri izole ederler ve üzerini sedefle kaplamaya başlarlar.
İşte bu kaplama işlemi incinin oluşumundaki ilk aşamadır. İstiridyenin içine giren yabancı cisimler incilerin oluşması için bir çekirdek görevi görürler. Yıllar boyunca bu çekirdek maddenin üstü ince kalsiyum karbonat katmanlarının üst üste gelmesiyle kaplanacaktır. 
İstiridyenin içine giren yabancı cisimler incilerin oluşması için bir çekirdek görevi görürler. Yıllar boyunca bu çekirdek maddenin üstü ince kalsiyum karbonat katmanlarının üst üste gelmesiyle kaplanacaktır.
Peki istiridyenin içinde sedef maddesi nasıl oluşmaktadır? İstiridyenin iç derisindeki katmanlarda sedefi oluşturan iki ana madde bulunur. 
Bir katmanda inciyi meydana getiren ve “aragonite” adı verilen, kalsiyum karbonat içerikli bir mineral, diğerinde ise incideki bu aragonite maddesini bir arada tutacak olan uhu benzeri “conchiolin” maddesi bulunur. Aragonite yarı şeffaf bir madde olduğu için inciye parlaklık kazandıracaktır. Bu iki maddenin istiridye (aslında beyni bile olmayan bir et parçası) tarafından üretiliyor olması, sonra bunların biraraya gelip bir toz tanesini kaplayarak inci gibi bir güzelliği oluşturması elbette ki düşündürücüdür. İstiridyenin korunma amaçlı ürettiği inci, insanlar için estetik bir süs olarak yaratılmaktadır. 
Allah Rahman Suresi’ndeki
“İkisinden de inci ve mercan çıkar.” (Rahman Suresi, 22)
ayetiyle incilere dikkat çekmiştir. Ayrıca Kuran’da, dünyada insanlara bir güzellik olarak sunulan incilerden cennet süslerinden biri olarak da bahsedilmektedir.
Denizanalarının Bilinmeyen Özellikleri
Denizanaları herkesin tanıdığı son derece ilginç canlılardandır. Ancak %95′i sudan oluşan denizanalarının genelde bilinmeyen şaşırtıcı özellikleri de vardır. Örneğin, bazı türleri ışık saçarak düşmanlarını yanıltır, bazıları ise vücutlarında düşmanları için öldürücü zehirler üretir. 
Hemen hemen bütün iklim koşullarında yaşamlarını sürdürebilen denizanalarının pek çok türü canlılar için tehlikelidir. Saydam bir yapıları olan bu canlıların, vücutlarının alt kısımlarından uzanan dokungaçları vardır. Bazı türlerin dokungaçlarında zehirli bir sıvı bulunur. Denizanaları avlarını bu zehiri fışkırtarak yakalar, düşmanlarını da bu zehirle öldürürler. Zehiri olmayan deniz anaları türleri ise elbette ki savunmasız değildir. Bunlardan kimileri kendilerini korumak için ışık saçma özelliklerini kullanırlar. Düşmanları olan deniz kaplumbağalarından, deniz kuşlarından, balıklar ve balinalardan kurtulmak için planlı ve metodlu bir şekilde hareket ederler. Düşmanlarından kaçarken bütün vücutlarında ışık yanar.
Ancak düşman tam onları ısırmaya kalktığında çan görünümlü kısımlarındaki ışığı kapatırlar ve ışığı yanık kalan dokungaçlarını gövdelerinden ayırırlar. Böylece düşmanın dikkati dokungaçlara çekilmiş olur. Denizanaları da bu durumdan faydalanarak hemen oradan uzaklaşırlar. 
Başka bir tür olan fizalyalar (sol alt resim) ise dev denizanalarıdır. Akdeniz dahil bütün tropik ve ılıman iklimlerde yaşarlar. 
Fizalyaların deniz yüzeyinden 20 cm kadar yukarıya yükselen masmavi yelkenimsi bir organları vardır, onları yüzdüren ve ilerleten bu organdır. Helezon biçimli dokungaçlarında felç yapıcı toksinler içeren kapsüller bulunur. 
Denizanalarının tüm bu özellikleri son derece ilginçtir. Güneşle temas ettiğinde kısa bir süre içinde kuruyup yok olan, neredeyse tamamı sudan oluşan bir canlı nasıl olup da kimyasal madde üretimi yapar?
Veya nasıl olur da düşmanını yanıltacak taktikler geliştirebilir? Denizanalarının düşmanlarını ya da avlarını görebilecek gözleri, beyinleri yoktur. Denizanaları sadece peltemsi bir su kütlesidir, ancak çeşitli taktikler uygulayarak avlanmak, düşmanlarından kurtulmak gibi bilinçli davranışlarda bulunurlar.Bu bilincin, çözümler üreten aklın denizanalarına ait olamayacağı çok açıktır. 
İşte denizanaları hakkındaki bilgiler bu bakış açısıyla incelendiğinde ufuk açan, insanı çok önemli sonuçlara ulaştıran bilgiler haline gelmektedir. 
Denizanalarını ve özelliklerini, yaptıklarını düşünen kişi bu canlıların kendi kendilerine hiçbir şey yapamayacaklarını, herşeye hakim olan bir güç tarafından yönetildiklerini anlayacaktır. 
Hiç benzeri olmayan bu güç Allah’a aittir. Allah tüm canlıları çeşit çeşit yaratarak, kendi üstün aklını ve benzeri olmayan ilmini bu canlılarda tecelli ettirmektedir. Denizanaları sadece tek bir örnektir. 
Deniz Kabuklularından Tarakların Gözleri
Aşağıdaki küçük resimde görülen Tarak adı verilen bir deniz kabuklusudur. Şimdi resme dikkatlice bakın. Bu deniz kabuğu şeklindeki hayvanın kabuğunun kenarları boyunca dizilmiş küçük parlak mavi noktaları farkettiniz mi? Peki bu mavi noktaların her birinin aslında birer göz olduğunu söylesek buna şaşırır mıydınız? 
Ne kadar şaşırtıcı da olsa bu mavi noktaların her biri resimde görülen canlıya ait gerçek birer gözdür. Her biri yalnızca 1 mm. büyüklüğe sahip olan bu gözler, son derece küçük olmalarına rağmen bu canlının düşmanlarından kurtulmasını sağlamaktadır. 
Tarakların bu küçük gözlerinin her biri kendi lens (mercek) ve retinası olan gözlerdir. Bu gözlerdeki mercekler ışığı toplayıp odaklamaya yarar. Ancak bu canlıların beyinlerinde bir görme merkezi yoktur. Yani gözleri tarafından odaklanan görüntüler, canlının beyninde normal bir gözün gördüğü şekilde algılanmaz. Tarakların gözleri üzerinde araştırma yapan bilimadamları bu gözlerin büyük bir olasılıkla görüntü oluşturamadığını tahmin etmektedirler. Öyleyse bu hayranlık uyandıran gözler ne işe yaramaktadır? 
Taraklar bu gözleri aydınlıkla karanlığı ayırt etmek için kullanmaktadırlar ve böylece kumlu alanlardan yosunlu bölgelere doğru hareket edebilmektedirler. Ayrıca milimetrik gözleri istiridyelere çevrelerindeki hareketleri fark edebilme duyarlılığını da sağlamaktadır. İstiridye bu sayede kendisini avlamak isteyenlerden kaçıp kurtulabilmektedir. 
Tarağın gözleri yaşadığı ortamda ihtiyaçlarını karşılayabilecek özelliklere sahiptir ve bu gözlerin oluşumunda çok açık bir tasarım vardır. Gözler bu canlının dış dünyayı algılayabileceği bir dizi şeklinde kabuğun dış bölümüne dizilmiştir. Yani bu canlıya ihtiyacı olan gözler ihtiyacı olan uyum ve düzende verilmiştir.Denizaltındaki kabuklu bir canlıdan kuşlara, ağaçlardaki sistemlerden yıldızlara kadar evrenin her yerini kuşatmış olan bu kusursuz uyum, düzen ve planın elbette ki bir planlayıcısı, tasarımcısı vardır. Allah canlılarda yarattığı bu gibi detaylı tasarımlarla bize kendisini tanıtmaktadır.
Akıl sahibi insanlara düşen görev ise, gökten yere, atomdan galaksilere kadar her yerde tecelli eden Allah’ın sınırsız gücünü görmek ve yalnızca Allah’a yönelmektir. 
Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O’ndan başka ilah yoktur. O’nun yüzünden (zatından) başka herşey helak olucudur. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi, 88) 
Sualtındaki Barınaklar: Mercanlar
Mercanlar tropikal suların sığ bölgelerinde yaşayan canlılardır. Ölü mercanların kireçtaşına dönüşen iskeletlerinin zaman içinde birikmesiyle de pek çok canlının birarada yaşadığı mercan resifleri oluşur. Resifler oldukça geniş alanlara yayılabilmektedir. Bilimadamları mercan resiflerini içlerinde barındırdıkları canlı çeşitliliği açısından yağmur ormanlarıyla kıyaslamaktadır. Çünkü mercan resiflerinde 2000′den fazla balık, 5000 çeşit yumuşakça, 700 çeşit mercan ve sayısız yengeç türü, denizkestanesi, denizyıldızı, deniz salyangozu çeşitleri vardır.
Polipler de mercan resiflerinde yaşayan bir hayvan türüdür ve dokularının iç yüzeyindeki hücrelerde yaşayan alglerle ortak bir yaşam sürerler. Alglerin klorofil hücreleri vardır, bu sayede fotosentez yapabilirler. Algler oksijen açısından zengin, fakat besin açısından fakirdirler. Diğer bitkiler gibi algler de nitrata ve fosfata ihtiyaç duyarlar. İşte bu noktada iki canlı arasındaki ortak yaşamın önemi ortaya çıkar. Tek başına olsa yaşayamayacak olan bu canlılar birliktelikleri sayesinde eksikliklerini gidererek yaşamlarını sürdürmektedirler. 
Polip dokularında yaşayan algler, yaşamaları için gerekli olan nitrojen gibi maddeleri poliplerden elde etmiş olurlar. Aynı zamanda da güvenli bir barınağa sığınarak, düşmanlarından da korunurlar. Buna karşılık, polipler de alglerin fotosentez yaparak ürettikleri besinin bir bölümünü alırlar. Bu şekilde polipler, kireç taşından meydana gelen iskeletlerini inşa etmek için ihtiyaçları olan gerekli enerjiyi elde etmiş olurlar. 
Diğer ortak yaşayan bütün canlılarda olduğu gibi, poliplerle algler arasındaki ortak yaşamda da her iki canlının bütün ihtiyaçları en rahat şekilde karşılanmaktadır. Bu canlıları biraraya getiren, her ikisinin de ihtiyaçlarından haberdar olan tek bir Yaratıcı’nın olduğu açıktır. Bu canlılar birbirlerini tamamlayacak, birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde Allah tarafından yaratılmışlardır. 
Allah deniz altında yarattığı çeşit çeşit canlı ve bu canlılardaki örneksiz tasarımlar, hayret uyandıran özellikler ile bize sonsuz sanatını ve sınırsız ilmini tanıtmaktadır. 
Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. Denizi de sizin emrinize veren O’dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O’nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir
En büyük balık 
Dünyanın en büyük balığı “balina köpek balığı” (Rhincodon typus)’dır. Okyanusların sıcak sularında yaşayan bu balık hakkında 17–18 m.’lik boylara ulaşabileceği iddiaları varsa da kesin olarak ölçülerek belgelenmiş resmi kayıtlara göre 12,65 m. uzunluğa ve 7 m.’lik vücut çevresine sahip olduğudur. 11 Kasım 1949’da yakalanan bu köpek balığının ağırlığı ise imkânsızlık sebebiyle ölçülememiş, ancak 15–21 ton arasında olabileceği tahmin edilmiştir. Muazzam görünüşüne rağmen zararsız olan bu tür, sürü halinde yaşayarak büyük kütleler teşkil eden küçük balık ve kabuklu hayvanlar gibi plankton dediğimiz çok küçük canlılarla beslenir. 

Dünyanın ikinci büyük balığı ise “büyük camgöz köpek balığı” (Cetorhinus maximus)dır. Bu türün de gerçekten ölçülmüş en büyük ferdi 12,30 metre boyundadır. Bu tür de diğeri gibi saldırgan değildir ve küçük canlılarla beslenir. 
En büyük yırtıcı 

En büyük yırtıcı balık olma rekoru Jaws filminin de kahramanı olan “büyük beyaz köpek balığı” veya beyaz “noktalı köpek balığı” (Carcharodon carcharias)dır. Kuzey Amerika’nın serin ve sıcak sularında, Güney Afrika, Güney ve Batı Avustralya, Yeni Zelanda, Şili ve Japon denizlerinde bulunduğu gibi Adriyatik sahilleri başta olmak üzere Akdeniz’de de görüldüğü bildirilmiştir. Dişilerinin erkeklerinden daha büyük olduğu bu türde 1945 yılında yakalanan bir dişi 6,4 m. uzunlukta ve 3314 kg. ağırlıkta ölçülmüştür. 
En uzun kemikli balık 

Yukarıda verdiğimiz rakamlar kıkırdaklı balıklar sınıfına aittir. Kemikli balıkların boyca en büyüğü ise “kürek balığı” (Regalecus glesne)’dır. Sıcak ve tropikal denizlerde yaşayan kürek balığının boyunun 15,2 m. olduğu tahmin ediliyordu. Birçok uzmanın gözlemine dayanan ve kabul edilen bu rakam balık yakalanamadığı için resmileşemedi. Yakalanarak boyu kesin olarak ölçülmüş bir örnek ise 7,6 m. boyunda ve 272 kg. ağırlığındadır. 
En geniş vücutlu ve ağır kemikli balık 

Bütün tropikal ve subtropikal sıcak sularda bulunan “güneş balığı” (Mola mola)’nın 1908 yılında yakalanan bir örneğinin burun ucundan kuyruğuna kadar olan boyu 3,1 m. olduğu halde sırt-karın istikametindeki genişliği 4,26 m. ağırlığı ise 2235 kg. olarak ölçülmüştür. 
Denizde yaşadıkları halde yumurta bırakmak için nehirlere de giren mersin balıklarının en büyüğü olan “mersin morinası” (Huso huso) Karadeniz, Hazar denizi ve bunlara bağlı nehirlerde yaşamaktadır. 1827 yılında Volga nehrinin denize döküldüğü kısımda yakalanan yumurtalarını henüz dökmemiş bir dişi mersin morinasının boyu 7,3 m. , ağırlığı ise 1474 kg. olarak ölçülmüştür. 
En büyük tatlı su balığı 



Tatlı su balıkları içindeki büyüklük rekoru Rusya’nın Dinyeper nehrinde yakalanan bir yayın balığına (Silurus glanis) aittir. Bu balığın boyu 4,57 m. ağırlığı ise 336.3 kg. olarak ölçülmüştür. 
Bütün hayatını iç sularda geçiren ve nadir olarak bulunan en büyük balık Pangasianodon gigas’dır. Sadece Mekong nehrinde ve kollarında (Çin, Laos, Kamboçya, Tayland) bulunan bu türün bir örneği 3 m. boyunda ve 242 kg. ağırlığındaydı. 

ABD ve Kanada’dan geçen Columbia nehrinde yaşayan ve 1912 yılında yakalanan bir mersin balığının (Acipenser transmontanus) boyu 3,8 m., ağırlığı ise 580 kg. olarak ölçülmüştür. 

Amazon ve Güney Amerika’nın diğer nehirlerinde yaşayan arapayma veya pirarucu olarak bilinen tür (Arapaima gigas) sık sık dünyanın en büyük tatlı su balığı olarak ilan edilmesine rağmen inanılabilecek seviyedeki bir rekora göre en büyük boyu 2,48 m., ağırlığı ise 147 kg. ulaşmaktadır. 



En uzun yılan balığı ise Avustralya’da yaşayan Gymnothorax fiavimarginatus türüdür. Bu türe ait 3,7 m. boyunda bir örnek yakalanmıştır. 
En küçük balık 
En küçük balık rekoru (ve aynı zamanda en küçük omurgalı hayvan) kemikli balıklardan “cüce kaya balığına” (Trimmatom nanus) aittir. Hint okyanusu’nun ortalarındaki Chagos adalarında bulunan bu balıkların erkeklerinin ortalama uzunluğu 8,6 mm., dişilerin ise 8,9 mm.’dir. 
En küçük kıkırdaklı balık 

Cüce köpek balığı (Squaliolus laticaudatus) büyük bir ihtimalle dünyanın en küçük köpekbalığıdır. Tropikal suların dibinde geniş bir şekilde dağılan bu türden yetişkin bir erkeğin boyu 15 cm., dişinin boyu ise 18 cm. gelmektedir. Yaşlı bir yetişkinin uzunluğu ise en fazla 25 cm. kadardır. 
En küçük tatlı su balığı 

En kısa boylu ve en hafif tatlı su balığı cüce pigme kaya balığı (Pandaka pygmaea)’dır. Renksiz ve aşağı yukarı şeffaf olan bu tür, Filipinlede Luzon gölü’nde yaşamakta olup erkeklerinin boyu 7,5- 9,9 mm., ağırlığı ise 0,004-0,005 gr.’dır. 
En hafif omurgalı 

Balıkların ve omurgalıların da en hafifi olan cüce kaya balıklarından Samoa’da yaşayan Schindleria praematurus’dur. Ağırlığı sadece 0,002 gram olan bu türün boyu 12–19 mm.’dir. 
En güçlü ısırık 

Bahamada Lerner deniz laboratuarında çene gücü ölçme aletiyle yapılan deneyde esmer köpek balığı (Carcharhinus obscurus)’nın çeneleri arasında 60 kg .’lık güç ortaya çıktığı ölçülmüştür. Bu çene gücüyle ısırdığında dişleri arasında oluşan basıncın ise 3 ton/cm2 olduğu görülmüştür. 
Büyük beyaz köpek balığının (Charcharodon carcharias) ısırığının çok daha güçlü olduğu bilinmektedir, ancak şimdiye kadar ölçülememiştir. 
En hızlı balık 

Bir kılıç balığı türü olan İstiophorus platypterus’un azami hızı saatte 100 km.’nin üzerindedir. Bir kılıç balığı ile yapılan ölçmede 91 metreyi üç saniyede katettiği ölçülerek saatte 109 km.’lik bir hıza ulaştığı hesaplanmıştır. 
En yavaş balık 

Deniziğneleri familyasının 35 kadar türü vardır. Bu familyanın bir üyesi olan cüce denizatı (Hippocampus zosrerae)’ nın hızı hiçbir zaman saatte 16 metreyi geçemez. 
En uzun göç 
Balıkların bazısı üreme sahaları ile beslenme sahaları arasında düzenli göçler yaparlar. 
Ton balığı (Thunnus thynnus) en uzun mesafeye göç eden tür olarak bilinir. 1958 yılında Baja California’dan (Meksika) işaretlenerek salınan örneklerden biri 1963 yılında Tokyonun (Japonya) 483 km. güneyinde yakalanmıştır. Bu seyahat boyunca balığın ağırlığı 16 kg.’dan 121 kg.’a çıkmıştır.
En uzun uçuş 

Uçan balıkların (Exocoetidae) bazılarının zaman zaman, özellikle de yırtıcılardan kaçtıkları durumlarda sudan dışarı çıkarak 30–40 saniye havada yol aldıkları ve bu esnada 10 m. yükseğe kadar çıktıkları ve 400 m.’lik bir mesafeyi aştıkları tesbit edilmiştir. Havada yol alma mesafesi rüzgârın ve dalgaların şiddetine ve yönüne bağlı olduğundan bütün faktörlerin sabit tutulduğu bir hesaplama henüz mümkün olmamıştır. Sudan sıçradıklarındaki hızlarının da saatte 30 km. olduğu ölçülmüştür. 
En yaşlı balık 

Kuzey Amerika’da yaşayan göl mersin balığı (Acipenser fulvescens) yaban ortamında en uzun yaşamış balıktır. Yüzgeç ışınlarındaki büyüme halkaları sayılarak yaşı hesaplanan bir mersin balığının 82 yaşında olduğu tesbit edilmiştir. 
En kısa ömürlü balık 

En kısa hayat süren balık Afrika’da yaşayan Aplocheilidae familyasına dahil bir tür olup 8 ay ömür sürer. 
En derinde yaşayan balık 


Brotulidae familyasından Bassogigas cinsi en derinde yaşayan omurgalılar olarak bilinirler. Bunlardan 16,5 cm. uzunluğundaki Bassogigas profundissimus türü 1970 Nisanında Dr. Gilbert L. Voss tarafından Atlantik’teki Puerto Rico çukurluğunda 8300 metre derinlikte yakalanmıştır. 
Dr. Jacques Piccard ve Lt Don Walsh tarafından Trieste isimli derin deniz araştırma aracıyla Batı Pasifik’de Mariana çukurunda 24 Ocak 1960 da yapılan bir çalışmada ise 10,918 m. derinlikte dil balığına benzer, 33 cm. boyunda bir balık bulunduğu rapor edilmiştir. Geçici olarak Chascanopsetta lugubris olarak teşhis edilen bu balığa rağmen otoritelerin çoğu hâlâ en derinde yaşayan omurgalı olarak Bassogigas cinsini kabul etmektedirler. 
En yüksekte yaşayan balık 

Dünyanın en yüksek yerinde yaşayan balık “Tibet çopra balığı (Cobitidae familyasından) olup Himalayalarda 5200 m. yükseklikte yaşamaktadır. 
En çok yumurtlayan balık 

Güneş balığı (Mola mola) milyonlarca yumurta yapar. Her biri aşağı yukarı 1,3 mm. çapında olan bu yumurtalardan 1,37 m. boyundaki bir dişinin rekor olarak 300 milyon yumurta taşıdığı görülmüştür.
En az yumurtlayan balık 

Batı Afrika’da Tanganika gölünde yaşayan ve kuluçka müddetince yumurtalarını ağızlarında koruyan Cichlidae familyasından Tropheus moorii türü normal bir üreme döneminde yedi veya da ha az yumurta yapar. 
En büyük yumurta 

Balıkların en büyüğü olan Balina köpek balığının (Rhincodon thypus) yumurtası da balıklar içinde en büyük yumurta rekoruna sahiptir. Bu dev yumurtanın ebadı 30,5 x 14 x 8,9 cm’dir. 1953 yılında bulunan böyle bir yumurta içindeki embriyonun boyu 35 cm.’yi bulmaktaydı. 
En iyi koku alan balık 

Köpek balıkları en iyi koku duyusuna sahip olan balıklardır. Çok uzak mesafelerden diğer balıklara nazaran çok yüksek bir hassasiyetle kokuları duyarlar. Araştırmalar neticesinde, sıvının içine karışan 100 milyonda bir oranındaki kan kokusunu hissedebildikleri anlaşılmıştır. 
Balıklar dünyasına ait yukarıda bir kısmını zikrettiğimiz enteresan bilgilere baktığımızda ilk dikkatimizi çeken husus tabii seleksiyonun acımasız yorumuna karşı şefkatli ve ekolojik dengeyi sürdürücü bir dayanışmanın hâkim olduğu görülmektedir. 
Eğer güçlü olan türlerin daha zayıf türleri ortadan kaldırdığı şeklindeki görüş geçerli olsaydı, denizlerimizde sadece devler ve canavarların yaşaması gerekirdi. 
Hâlbuki çok güçlü görünenlerin aşırı yayılmasını önleyici tedbirler yanında, çok zayıf görünenlerin de yok olmasını önleyici tedbirleri birlikte yaratan bir irade çok açık olarak görülmektedir. 
Bütün türler kendilerine ait belirli ortamlarda hayatiyetlerini sürdürmekte, çok köklü bir ortam değişikliği veya genetik arıza ortaya çıkmadığı müddetçe de nesilleri devam etmektedir. 300 milyon yumurta yapan ile sadece yedi yumurta yapan balığın her ikisinin hayatı devam edebilmektedir. 
Yaratıcı’nın akılları hayret ve dehşete düşüren sonsuz kudretinin tecellileri iyi incelendiğinde, başıboşluk ve tesadüfi oluşlar yerine, tabiatta belli sınırlar dahilinde türleri muhafaza edici ve her türe yaşama imkanı sağlayıcı bir nizamın tesis edilmiş olduğu bir gün inanmayanlar tarafından,da kabul edilecektir.

KAYNAKÇA:http://www.hayatnotu.com/deniz-altinda-yasayan-canlilarin-adlari-su-altindaki-bitki-ve-hayvanlarin-isimleri.html

DENİZ NEDEN MAVİDİR?
Su renksiz ve saydam ve bir sıvıdır. Ancak beyaz renkteki bir küvete veya havuza doldurulan Suyun aldığı renkten de görüldüğü gibi, kalın tabakalar halinde yeşil-mavi bir renk alır.
Denizin mavi renginin sebebi, gökyüzünün renginin mavi olmasıyla aynıdır ama sanıldığı gibi gökyüzünün maviliğini yansıttığı için deniz mavi renkte görülmez. Aslında atmosferde mevcut, Azot, Oksijen, Karbondioksitgibi bütün Gazlar deniz suyunda da bol miktarda bulunurlar.
Deniz Suyunun rengi Su moleküllerinin ışığı emiş ve yansıtış özelliklerine bağlıdır. Beyaz ışık dediğimiz güneş ışığında bütün renkler vardır. Deniz Suyu molekülleri aynen atmosferde olduğu gibi, bu ışığın dağılımındaki kırmızı tarafındakileri emerler, mor tarafındakileri yansıtırlar. Deniz de bu nedenle mavi renkte görünür.
Ne var ki denizin rengi her yerde aynı değildir. Çeşitli yerlerde parlak mavi, koyu mavi, yeşil, turkuvaz hatta kırmızımsı renkler alır. Bu farklılıkları suyun sıcaklığı, derinliği, içinde yaşayan Canlılar, dip tabiatı, Tuz oranı gibi etkenler yaratırlar. Burada güneş ışığının atmosferde, bulutlarda tutulan miktarı da önemlidir.
Güneş ışığının neredeyse yarısı suyun bir metre derinliğinde soğurulmuş olur. On bir metreye varıldığında ise sadece onda birinin bu derinliğe ulaşabildiği görülür. 500 metreden sonra sadece fosforlu organizmaların biraz aydınlattıkları, mutlak karanlık hüküm sürer. Bu nedenle denizin renginde derinlik de önemli bir faktördür.
Karadaki yaşam gibi denizdeki yaşam da yeşil Bitkilerin Fotosentez yapabilmelerine bağlıdır. Bu enerjiyi güneş ışığı sağlar, dolayısıyla güneş ışığı denizdeki bitkilerin dağılımında belirleyici rol oynar.
Karaların kenarlarında yer alan az eğilimli kıta.sahanlığı bir bakıma karaların uzantısıdır. Bu bölge kara kökenli bitkilerin yığılma alanıdır. Bu Bitkiler su içinde bile olsalar klorofil üretirler. Klorofil de en çok kırmızı ve maviyi emerken yeşil rengi yansıtır. Bu nedenle denizde derin yerler daha koyu mavi iken kıyıya yaklaştıkça renk biraz yeşile dönüşür.
Deniz suyunun rengi ve berraklığı ısıdan da etkilenir. Genel kanının aksine Sıcak sularda hayat daha azdır. Soğuk sularda yaşam için önemli olan Oksijen ve karbondioksit gazları daha fazladır. Su molekülleri de soğukSuda daha yavaş hareket ettiklerinden bu Gazların suyun içinde çözülmüş olarak daha rahat kalmalarını sağlarlar.
Çürüyen bitkilerle birlikte deniz altındaki gıda zincirini oluşturan fotoplankton denilen su altı Bitkileri ve zooplankton denilen küçük Canlıların bol miktarda bulunması sonucu soğuk suların daha karanlık ve kasvetli görünümü oluşur.
Sıcak tropik sularda ise mercan kayalıkları sayılmazsa mikroskobik Canlılar hemen hiç yoktur. Su daha saf ve temizdir. Bunun için de daha berrak ve mavi görünür. Tropik suların kıyılarının Cam göbeği rengi ise dipteki kum tabakasının sarı renginin, sıcak suların berrak mavi rengiyle karışması sonucu oluşur.
Deniz suyu ortalama olarak bir litresinde 35 gram tuz içerir. Kutup bölgeleri ve kapalı denizlerdeki ırmak ağızlarının yakınları bir yana bırakılırsa bu oran dünya genelinde büyük bir farklılık göstermez. Buna rağmen güneş ışığına bağlı olarak buharlaşma nedeniyle sıcak denizler biraz daha tuzludurlar. Ancak bu denizlerin daha mavi görünmelerinin ana sebebi tuz oranı değil sıcak olmalarıdır.
Kızıl rengi, Kızıl denizde kırmızı renkli yosunlar, Amerika'nın batı kıyılarında ise tek hücreli organizmalar yaratırlar. Denizlerin renklerinde deniz kirliliği de önemli bir etkendir.

KAYNAKÇA:http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-68&Bilgi=deniz-neden-mavidir
Deniz altında yaşayan canlıların adları, su altındaki bitki ve hayvanların isimleri
Konu ile alakalı etiketler: deniz altında yaşayan canlılar, deniz altında yaşayan canlılar nelerdir, suda yaşayan canlılar, denizde yaşayan canlılar nelerdir, yer altında yaşayan canlılar, denizdeki canlılar nelerdir, deniz altında yaşayan canlıların adları, denızde yasayan canlılar, bivalvia, suyun altında yaşayan canlılar, denizde yaşayan canlılar ve yuvaları, su altında yaşayan hayvan ve bitkilerin araştırılması, caridea, denizdeki bitkiler, deniz altında yaşayan yosunlar nelerdir, deniz altında yaşayan canlılar ve isimleri, deniz dibinde yaşayan canlılar, denizde yaşayan yengeç, deniz altında yaşayan hayvanların adları nelerdir, suda yaşayan hayvanlar, denizde yaşayan, deniz bitkileri isimleri, denizde istakoz, denizdeki bitkiler nelerdir, dünyanın en altında yaşayan bitki

Denizlerde Yaşayan Bitkiler Ve Canlılar Nelerdir? Denizde Yaşayan Bitki Ve Canlılar 

BİVALVE


DENİZ KESTANESİ



KARİDES



YENGEÇ

YOSUN BÖCEĞİ

İSTRİDYE

ISTAkoz

KAYNAKÇA:http://www.hayatnotu.com/deniz-altinda-yasayan-canlilarin-adlari-su-altindaki-bitki-ve-hayvanlarin-isimleri.html